Bazı Dağınıklıklar Hakkında

·

Düşüncelerimi derleyip belli bir düzene oturtmam gerekiyor. Şimdiki hali içeride büyük bir patlama olmuş da her bir fikir zerresi öngörülemez biçimde beynimin içinde dağılmış gibi. Gelgelelim dışarıya karşı kayıtsız olduğum kadar kendi fikirlerimin düzensiliğine karşı da aynı kayıtsızlığa sahibim.

Bir düşünce dizisinden ötekine akıştaki şaşırtıcı hızlılığın temelinde tüm kurgunun baştan yanlış olmasından başka bir şey olamayacağını hissetmeye başlıyorum. Toplumsal konular üzerine konuşurken anında bireylerin öne çıkarılması, bireysel özgürlükler hakkında düşünürken toplum duvarının aşılamaması gibi ikilikler yüzünden bir fikir çorbası içinde üretilen türlü argümanlar delinin kuyuya attığı taşa dönüşüyor. Bunun da nedeni insanların tek başlarına sergiledikleri duygu ve davranışların toplumla hareket ederken başkalaşması, bireyden topluma geçişte kişilik erozyonuna uğrayıp yeniden bireyleşirken kaybettiklerini ya da sakladıkları özellikleri yeniden giymelerinde saklı gibi.

* * *

Bir şey bize ne kadar yakınlaşıyor, bize benzemeye başlıyorsa onunla aramızda tuhaf bir bağ kuruyor iki yüzlü bir empati geliştiriyoruz, bu da herhangi bir kemik ilkeye sahip olmamızı engelliyor. Tüm ilkelerimiz istisnalarla delik deşik edilmiş durumda. Bir şeyin iyiliğine veya kötülüğüne hangi kriterlere bağlı olarak karar verebildiğimiz dahi muamma. Her nefes alıp verişimizde hayatını kaybeden bakteriler, mikroplar yararları veya zararlarını düşünmeden hayatta kalmamızın bir bir gereği olarak ölüyor ve umursanmıyorlar, çünkü beş duyumuzun hiçbiriyle varlıklarını hissetmiyoruz. İş sivrisineklere geldiğinde her koşulda öldürüyor, hatta insana verdiği rahatsızlık yüzünden türünü ortadan kaldırmanın bir etkisi olup olmadığını hesaplayabiliyoruz. İş hamamböceklerine geldiğinde tavrımız farklılaşmaya başlıyor, evin içindeyse öldür dışındaysa karışma. Öldürme eylemi de öldürmeme eylemi de tümüyle tiksinti hissinin tetiklemesiye vücut buluyor. Biraz daha öteye geçip evdeki farelerin öldürülmesi gerektiğini savunuyor, fakat mümkünse bunu başkasının yapmasını istiyoruz. Alanımızda rızamız dışında bulunan, oradan oraya gizlenen şey artık bir memeli olduğunda onunla şiddet paydasında buluşmaktan imtina ediyor, kedi, köpek gibi dost olarak işaretlediğimiz memelilerin öldürülmesine cinayet olarak bakmaya başlıyoruz. Kedilerin kuşları öldürmesi doğal hayatın parçası, bir köpeğin kediye saldırması vahşet, muhabbet kuşunun ölmesi acıklı, serçenin ölümü önemsiz bir detay olarak geçiyor hayatımızdan. Tam bu kakafonik duygu ve tepki kaosu ortasında adına birçok şey denen kahverengi insan sorununu bir yere oturtmamız gerekiyor. Sığınmacı, mülteci, göçmen, falan, filan…

* * *

Mevcut kavimler göçü içerisinde ülkesinin demografik ve ekonomik yapısının bozulduğundan, bozulacağından endişe eden şehir ümranının doğal karşılanabilir refleksi bazı çevrelerce faşizan olarak nitelense de iki farklı kimyanın aynı kaba konması her zaman reaksiyona neden olur. Burada benim takıldığım iki farklı değerlendirmenin de örneklerin aynılığı üzerinden aslında birbiriyle hiç ilgisi olmayan temellere dayanması. Bir taraf hepsi gitsin çünkü karımızı kızımızı dikizliyorlar diyorken diğer taraf da çıkarıp ölüm pornosu yapıyor. Her iki taraf da demagoji ile birbirini vuruyor. Oysa bu göçerlerin çoğunluğu kendi ülkelerini yaşanabilir kılmak yerine yaşanabilir olan yerlere kendilerini taşımaya çalışarak gittikleri yeri alıştıkları yere benzetme çabası içinde olan bir güruh. Bu yüzden gerek Afrika’yı gerekse Ortadoğu’yu terk etmeye çalışanların tümü o an bulundukları coğrafyalar için dertten başka bir şey değil. Ucuz iş gücü olarak değerlendirilebilenler değerlendirilebiliyorken geri kalanların tümü Akdeniz’e sürülüyorlar. Devletlerin çözüm gereci, uyumsuzlar için hapishaneler inşa etmek yerine onları bulundukları coğrafyalardan sürgün yoluyla tecrit etmek. Karşıya ulaşabilirse ne alâ, ulaşamaz da herhagi bir kıyıya cansız bedeni vurursa, o da sorunu bir şekilde çözmüş oluyor. Tabii insanseverlerin söz konusu kiteleler olduğunda toptan sorunların toptancı çözümüne itirazları ceset pornografisi üzerinden oluşturdukları ambiyansın gücü su götürmez bir gerçek.

Toplum ve birey iki farklı dinamik. Devletler toplumları kontrol edebilmek için örgütlenmiş mekanizmalardır. Bu yüzden bireyin hiç değilse bir stk içinde olması onu kontrol edilebilir kılar. Bu yüzden hiçbir şekilde örgütlenmeye yanaşmayan bireyin son kertede evlenmesi ve sosyal bir rol edinmesi devlet tarafından şiddetle arzulanır, bunun için teşvik edilir. Devlet kendisi kontrol edemeyecekse sosyal rol ve statülerin dayatması altında otokontrol mekanizmasının devreye girmesi umut edilir. Böylece birey bir bilinmez olmaktan çıkar, hesaplanabilir hamlelerle sisteme dahil olur. Şimdilerde sıklıkla ve şiddetle dile getirdikleri LGBT tarzı oluşumlar çevresinde toplanan cinsel temelli oluşumlar cinsel yönelimleri evlenmesinin önünde engel teşkil eden bireyler üretirken bu bireylerin atomaltı parçacıklar gibi rastgele eylemlikler içinde olmaları devlet gibi kontrol dışında hiçbir işlevi olmayan bir mekanizma için aşılması zor bir pürüz gibi görünüyor fakat öyle değil. Devlet zar atmaz.

Toplumda filizlenen ve devlet cephesinde şiddetle karşılık bulan eylemler sadece politik bir kemikleştirme aparatı olarak kullanılır. Yoksa ne sermayenin ne devlet otoritesinin umurundadır kimin ne düşündüğü, geceleri kimin kiminle uyuduğu veya seviştiği. Kemikleştirmek kontrol etmenin bir parçasıdır. Hiç bir iktidar karşısındaki fikre iktidar olma hayali kurdurmadan onu kontrol altında tutamaz. Bu yüzden sürekli olarak her şeyin saçmalık düzeyinde de olsa örgütlenmesi beklenir. Bu fikirler tartışıladururken esas gemi istenilen limana başka türlü yanaştırılamaz.

* * *

Nihai olarak önümüze yem olarak atılan sorunlarla ilgili sessizliğin devlet mekanizması açısından gürültü çıkarmaktan çok daha tedirgin edici olduğu sonucuna varıyorum. Çünkü kendisi için kontrol edilebilir kaos kontrol edilemez bir sessizlikten her zaman daha evla.

Yorum bırakın

Get updates

From art exploration to the latest archeological findings, all here in our weekly newsletter.

Abone Ol