Dokunma ve koku alma hissimi kaybettiğimden bu yana hem boşlukta hem bir rüyada gibiyim. Ne rüzgar, ne su, ne acı, ne soğuk, ne sıcak, ne tenimde gezinen şefkatli bir el, ne kanımı emen sivrisinek… Çevreden aldığım her veri eksik iletildiği için sürekli bir hayalin içindeyim. Aramızdaki kapanmayacak yetmiş santimlik sonsuz mesafe bu yüzden var. Bu yüzden sen masanın diğer yanında, tam karşımda oturuyor olsan da seni her zaman bir bilgisayar veya televizyon ekranından izliyor gibiyim, tabii yalnızca seni değil, bütün dünyayı.
* * *
Sabahın dördünde buz kesen bir mutfakta parmaklarımın arasında güçlükle tuttuğum üçlü sigaranın dumanı ağır ağır aramıza çöküyor, külü, yıkanmamak yüzünden artık yapışıp katmanlaşan kül yığını yüzünden şeffaflığını yitirmiş kül tablasının çeperine çarpıp dışına düşüyor. Bahates masanın diğer yanında tabağının yanına koyduğu ölü bir beyaz tavşan yavrusunun resmini yapıyor, sağır olduğu için beni duymuyor, lal olduğu için cevap vermiyor, kalemini duymuyor, tanrı gibi yalnızca çiziyor fakat aramızda kilise çanı gibi sallanan sessizliği duymuyor. Böylece bağsızlıktan oluşan güçlü bağ tamamlanıyor. Yapyabancıyız birbirimize oysa yabancılığa ne de aşinayız. Bir başka evrende daha dikkatli oluyorum kül, kül tablasının içine düşüyor, Bahates daha koyu bir kalemle yapıyor beyaz tavşanın resmini, daha başka bir evrende kül tablası temiz, beyaz tavşan henüz yaşıyor, bambaşka bir evrende masa derli toplu, içki şişeleri ve bardakları, meze artıkları olmayan, bu evrendeki gibi aspiratör ışığıyla aydınlanan içinde hiç kimsenin, hiçbir düşüncenin barınmadığı mutfakta buzdolabı motorundan başka bir şeyin konuşmadığı, belki gece uyku tutmayan bir Chao’nun gelip neden uyuyamadığını düşünürken aklına aniden senin düştüğün, senin sen, benim ben olmadığım, sadece olasılıklardan biri olarak var olduğumuz için hayalinin de var olduğu bir mutfakta ölü bir beyaz tavşanın başını okşuyorum Bahates. İnsan aklı her olasılık için farklı bir paralel evren yaratır ve o evrenleri besler. Aslında bir beklentinin gerçekleşmemesi, hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği, belki de gerçekleşmeyen o beklentinin zaten hiç olmadığı anlamına geliyordur. Hastalıklı zihnimizde açtığımız paralel kanallardan izlemeyi sevdiğimiz canlandırmalardır her şey.
Mutfağın ağır ve puslu havası içinde aramızdaki mutlak sınırın bu kadar berrak olması şaşırtıcı derecede hüzünlü. Bizi görebiliyorum.
* * *
Çocuksu şımarıklığını izlemek bazen şu orman yüzüme bahar getiriyor, bazen içinde insanların kaybolduğu bir lanet. İnsanlar kaybolacağına ben kayboluyorum özetle. Varlıklarını zaten hiç hissetmediğim canlıların beni hissetmemelerini sağlamak, bizzat içine düştüğüm evrenin sadece izleyicisi olmak son derece adil.
* * *
Hep aynı tavşanı hep daha ölü çizdin Bahates, çizgilerinde artık kusursuz bir ölüm görmek beni mutlu ediyor. İnsan yalnızca becerikliyse ölümü kusursuzlaştırabilir. Zira insanların düşündüğünün aksine hayattır kusursuz olan. Hayat korkmaz, ölümü göğsüne alıp uyuyabilir, mezarlıklar bu yüzden şehirlerin merkezlerindedir. Bir şeyi yenmenin en iyi yolu onun varlığını kendi varlığınla kuşatmaktır.
Oysa biz ikimiz bir köy mezarlığı duvarı gibi yaşamla ölüm arasında sonsuz ihtimalden birini yaşıyoruz şu an bu mutfakta, bu masanın başında.
* * *
Kalbin kadar beyaz bir tavşan Bahates.
Yorum bırakın