Kıyılar suda erirken başladı her şey
Taş tuzunu suya verdiğinde
Kaç canda bilendiğ’ni bilmediğ’miz aşk bıçağ’
Kim bilir kaçıncı kez gezdiğinde etimde
Kanadığ’mı sandım, oysa bir kuru kabuk kalktı
Ben içinden benler çıktı yüz bin kere
I
kainat-ül a’lâ
İbaret ise kalbi karbon bazlı bir taştan
Işıldasa da ta milyon ışık yılı fezadan
Bazı şeyler, her şeyler gibi uzağında alâ
Yalandan ışık ile kararır, aşk vesiledir körlüğe çoğ zaman
Bir dünya günler birbirinin peşine düşer
Köşe başındaki kent lambası tepemde pır pır söner
Anamın dizinde gibi başım
sokağın rahminde durduğ’mu varsay,
Pamuklar arasına saklı filizsiz bir taşım haybeye sulanan,
Ağzımda duman, ardımda siviller
Sıpsıradan bir gün düşünün şimdi
Lepra olsun adı
Parmaklarınızın kulağ’nızın ya da burnunuzun düşeceğini bilmediğ’niz
Kalkmışsın da hararet basmış içini
İçinde bir çöl, sonsuz kum, sonsuz sahra
Ot bitmeyecek üzerinde ne kadar sularsan sula
İşe gitmişsin, bin yıldır yaptığın gibi
Arka koltukta uyumuşsun
Günaydın demişsin ağzının ucuyla
Cebinde birkaç demir para
Aynı her şey aynı bin yıldır olduğ’ gibi
Kolera boğmaca veba lepra
Ne fark eder hayat sızılar ve kahkahalar toplamı olduktan sonra
Aynı her şey, bin yıldır doğurmayı bekleyen kadının karnı gibi
O sıralar içimdeki çölden tuz çalar Tuaregler
Develere yükler
Bazı sokaklarımda polisle çatışır devrimciler
Kiminde kulamparalar kemer çözer
Loş odalarda komodin üzerine bırakılır bazı bedeller
Sızılar toplamından kahkahaları çıkarın
Görmek istemediğ’niz coğrafyaların kapılarını kapatın
Yorum bırakın