Kainat

·

Kıyılar suda erirken başladı her şey

Taş tuzunu suya verdiğinde

Kaç canda bilendiğ’ni bilmediğ’miz aşk bıçağ’

Kim bilir kaçıncı kez gezdiğinde etimde

Kanadığ’mı sandım, oysa bir kuru kabuk kalktı

Ben içinden benler çıktı yüz bin kere

I

kainat-ül a’lâ

İbaret ise kalbi karbon bazlı bir taştan

Işıldasa da ta milyon ışık yılı fezadan

Bazı şeyler, her şeyler gibi uzağında alâ

Yalandan ışık ile kararır, aşk vesiledir körlüğe çoğ zaman

Bir dünya günler birbirinin peşine düşer

Köşe başındaki kent lambası tepemde pır pır söner

Anamın dizinde gibi başım

sokağın rahminde durduğ’mu varsay,

Pamuklar arasına saklı filizsiz bir taşım haybeye sulanan,

Ağzımda duman, ardımda siviller



Sıpsıradan bir gün düşünün şimdi

Lepra olsun adı

Parmaklarınızın kulağ’nızın ya da burnunuzun düşeceğini bilmediğ’niz

Kalkmışsın da hararet basmış içini

İçinde bir çöl, sonsuz kum, sonsuz sahra

Ot bitmeyecek üzerinde ne kadar sularsan sula

İşe gitmişsin, bin yıldır yaptığın gibi

Arka koltukta uyumuşsun

Günaydın demişsin ağzının ucuyla

Cebinde birkaç demir para

Aynı her şey aynı bin yıldır olduğ’ gibi

Kolera boğmaca veba lepra

Ne fark eder hayat sızılar ve kahkahalar toplamı olduktan sonra

Aynı her şey, bin yıldır doğurmayı bekleyen kadının karnı gibi


O sıralar içimdeki çölden tuz çalar Tuaregler

Develere yükler

Bazı sokaklarımda polisle çatışır devrimciler

Kiminde kulamparalar kemer çözer

Loş odalarda komodin üzerine bırakılır bazı bedeller

Sızılar toplamından kahkahaları çıkarın

Görmek istemediğ’niz coğrafyaların kapılarını kapatın

“Kainat” için bir cevap

Yorum bırakın

Get updates

From art exploration to the latest archeological findings, all here in our weekly newsletter.

Abone Ol