Canım bir şey istediği için yapmam, planladığım için yaparım, bu yüzden de gözümü açar açmaz kahvaltımı planlıyorum. Bir adet muz yiyeceğim. Soğuk, iri, yoğun bir muz. Bu beni öğlene kadar tutar. Dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzümü yıkarken akşamdan kalan alkol ve sigara kalıntılarının yüzümü olduğunun iki katı gösteren sakallarımdan su damlalarıyla birlikte kayıp gittiğini sanmak harika bir his. Sabahları ben ne kadar mezarsam sevdiceğim o kadar hayat. Şarkı söylüyor, şakalar yapıyor, kediye takılıyor.
“Sana bir yumurta haşlayayım mı?”
Hayır dersem üzülür, üzülmezse de takmaz yine de haşlar. Yani her halükarda o yumurta haşlanacak.
“Olur” diyorum. Ben de yumurtanın yanında muz yerim.
O işe gittikten sonra haşlanmış yumurta, JBL ve ben başbaşayız. Müziğin teması 80’ler yabancı pop. Sevdiceğin evden çıkmadan hemen önce George Michael’ın yıllar önce öldüğünü söylemesi ve bunun doğru olmasının şaşkınlığını Youtube’da gezinerek atmaya çalışıyorum. Youtube’da özgür iradenin olmadığına dair yaptığım yoruma sekiz gün önce gelen itiraza itiraz düşünürken işe geç kalıyor ve lalettayin aptalca bir geçiştirme cümlesi ile yanıtlıyorum. Tatmin olmadım, daha iyisini yapabilir, bana itiraz edeni aşağılayabilirdim ama vakit yok. Yumurtayı hızlıca soyup ağzıma atıyorum. Merdivenlerden hızla inerken aklıma geliyor, muz yemeyi unuttum.
* * *
Planlarımın aksamasından hoşlanmıyorum, aklımın içinde bir dosyanın açık olması hayata odaklanmamı zorluyor. O soğuk muz şu an sindirim sistemimde parçalanmaya başlamış olmalıydı. Aslında muz sevmem, daha doğrusu bir şey hissetmem. Hiçbir şey hissetmediğim binlerce sebze ve meyveden sadece biri muz. Veganların sebze ve meyvelere karşı hisleri hunharca bir vahşet duygusu barındırıyor. Zira hayvanlara duydukları derin şefkat ve anlayışla onları tüketmeyi canilikle eş tutarken bitkilerden yapılan her yiyeceği büyük bir düşmanlıkla tüketiyorlar. Bence canlıların yiyerek tükettikleri nesnelerle duyusal bir bağ kurmalarında derin bir anlamsızlık yatıyor. Tüm bitki ve hayvanlara karşı eşit mesafedeyim. Balkonumdaki gülü, kalanşoyu, fesleğeni, kasımpatıyı seviyorum ama başkasının balkonundakini hayır. Rico’yu seviyorum, kucağımda yatmasından, parmağımı ısırmasından, aklına estikçe taranmak istemesinden rahatsız olmuyorum ama başklarının ev hayvanlarına karşı aynı hissi beslemiyorum. Hepsine karşı eşit mesafedeyim. Tıpkı insanların tanıdıklarım olanlarını seviyor olup tanımadıklarımın adları sabah selasında geçerken kayıtsız şekilde kahve içmeye devam etmem gibi.
* * *
İşten çıkıyorum. Eve yürürken sabahki planım hala yürürlükte, eve girer girmez soğuk, iri, yoğun bir muz yiyeceğim. Eve dört yüz metre mesafedeki bakkalın önünde dizili kasaları görünce aklımda kapanmamış bir başka klasörün alarm vermesiyle bakkala giriyor iki kasa boş şişe alıyorum. Düşündüğümden ağır. Çok ağır. Arnavut damarım sahada. Leş gibi terliyor, iki kasayı taşırken şekilden şekile girmeme karşın hedefe ulaşıyorum. Şişe, şişelerin alımı, ön yıkaması, fırçalanması, çamaşır suyuyla dezenfeksiyonu, durulanması, kuruması, kalıntı varsa giderilmesi ve farklı bir kimyasalla yeniden yıkanarak doluma hazır hale getirilmesi dosyalarını içeren kompakt bir klasör. Fakat ben çamaşır suyunda bekletme aşamasında ara vereceğim anı kolluyorum, yoruldum. Şişelerle uğraşırken sevdicekten “sırası mıydı” firçası yiyorum ama cevap vermiyorum, çünkü ikimiz de biliyoruz ki tam sırası. Akşam yemeğini Sherlock Holmes izleyerek yiyorum, yatmadan önce muzumu yiyeceğim. Çamaşır suyunda bekleyen şişeler gözüme çarpıyor durulanması gerek. Dört, sekiz on iki derken, bir kasayı yaparım diyorum, otuz sekizinci şişede hala muz yiyemediğim ve evrenin olasılıkçı olması ihtimali aynı anda geliyor, neredeyse ağlayacağım. Ellerimi kuruluyor ve oturup düşünüyorum; özgür irade varsa, ya bana bunları yazdıran şey evrenin matematiği, beni var eden domino taşlarının devrilişinin basit bir sonucu değil de bilinemez bir güçse? Lanet olsun. Durulanmamış iki aptal şişe beni çağırıyor. Geç oldu.
* * *
Parkta küçük sapsarı bir muz bana baba diyor, siktir git diye basıyorum küfrü, baban değilim ben, sen sarışınsın. Israrla peşimden koşup benimle oyun oynamak istiyor, aslında çok şirin bir muz fakat oyun oynayacak havamda değilim, git şurada kaydıraktan kay diyorum. Aptal muz kaydırağa çıkarken parktan kaçıyorum. Göz kapaklarım aralanıyor, sevdicek ve Rico yatakta darmadağın olmuş uyuyorlar. Sabah olunca rüyamı anneme anlatırım.
Yorum bırakın