Mavi gökyüzünde sıcak sarı güneş, yer yer dağılmış çobansız bir sürüyü andıran bulutların altında alabildiğine uzanan papatya ve gelinciklerle süslü yemyeşil bir kır. Kırlangıçlar, dağ ispinozları, hint bülbülleri, serçeler, fareler ve daha niceleri önlerindeki sessiz merasimin gürültücü fakat dilsiz şahitleri… Kırmızı güller ve grany elmalarla süslü ağaç takın altında siyah fraglı zayıf ve çirkin adam, siyah duvaklı, kızıl ateş çiçekleri nakışlı, tüm bedenini bir kefen gibi saran siyah dantel gelinlikli güzel kadına tedirgin şekilde gülümsedi ve karşısındaki sonsuz boşluğa dönüp “evet, kabul ediyorum” dedikten sonra uzun silindir şapkasını çıkardı; hafifçe eğilerek duvağını yüzünden kaldırdığı kadını burnunun ucundan öptü.
Ne bir alkış, ne bir tebrik… Sadece sessizlik.
Bay Autrom saatine baktı: 00:00
Siyahlar içindeki güzel gelin taktaki elmalardan birini koparıp neşeyle ısırdıktan sonra haylaz bir neşeyle elmayı çirkin adamın dudaklarına götürdü.
* * *
Yağmurdan sonra diligence posta arabasının bakımını yapmak için eski paçavraları toparlayan Bay Autrom kızı Menis’le birlikte arabanın üzerindeki her damlayı titizlikle silerken ara sıra birbirlerine bakıp gülümsediler. Bittiğinde ikisi de bulutların arasından kendini gösteren güneşin ısısıyla terlemişti. Autrom arabanın deri kaplı koltuğuna koyduğu frağını ve şapkasını aldı. Ceketini koluna asıp cebinden çıkardığı saate baktı: 00:00
Karısı Bayan Apsev’le birlikte kırmızı gül fidanlarıyla çevrili, kapısının önünde bir incir, bir vişne, bir de armut ağacı olan Kakos Lakaslızık’taki geniş müstakil eve taşındılar. İkisi de evi çok sevdiler. Nehir köpüğü rengi duvarlara atları ve çocuklarının resimlerini astılar. Evin yakınındaki tavlada altısı siyah, altısı beyaz on iki ata da gözleri gibi bakan Bay Autrom ve üçüncü çocuklarını karnında taşıyan karısı Bayan Apsev, zaman zaman atları ve çocuklarını tepedeki çayırda özgürce koşturup çimlere serdikleri örtünün üzerinde sessizce şaraplarını içerlerken Bay Autrom ara ara saatine bakardı. O günlerden birinde;
“Küçük olanın adı Natan olsun” dedi Bayan Apsev karnını okşayarak
“Güzel isim” diyerek onaylayan Bay Autrom elini karısının karnındaki elinin üzerine koyduktan sonra çocuklarının adlarını kadının kulağına fısıldarken şımarıkça gülümsedi “Neven, Menis, Natan…”
“Saat kaç?” diye sordu Bayan Apsev bir aceleleri varmış gibi
“Aynı” dedi saatine bakan Bay Autrom
Bayan Apsev’in gözleri çimlerin arasındaki kızıl kara bir gelinciğe daldı.
Geri döndüler, lalettayn çakılmış çıtalarla yapılmış, beyaz yağlı boya ile özenle boyanmış bahçe kapısını açan Bay Autrom piknik sepetini taşıyan hamile eşi Apsev’e bahçeye girmesi için yol verdi.
“Gidip posta kutusuna bakacağım” dedi ve ekledi “Hemen döneceğim.”
Bayan Apsev öyle güzel gülümseyerek onayladı ki Bay Autrom içinde gökgürlediğini sandı. Bahçe kapısının önündeki anayola bağlanan patikada yirmi beş adım atan Bay Autrom, kutudan üzerinde adı yazılı olan tek zarfı aldı, daha sonra okurum diyerek yan cebine koydu. Yirmi beş adım daha atıp bahçe kapısına geldi. Artık hırpani, yaprakları dökülmüş, dalları arasını örümcek ağları sarmış gül fidanlarında tek bir gül bile olmaması, ağaçların bakımsızlıktan ölmek üzere olmaları dikkatini çekse de içinde hiçbir merak uyanmayan adam evden içeri girip karısının ve çocuklarının adlarını sırasıyla seslendi. Evin içini ölüm sessizliğiyle adımlayan Bay Autrom oturma odasında kırmızı halının tam ortasında bir mezar taşı gibi dikilip duvarlardaki her birinin camında birer kurşun deliği olan tozlu çerçevelerde ailesinin gülümseyen yüzlerini bir süre izledikten neden sonra saatine bakma gereği duydu: 00:00.
* * *
Evin ahşap kapısı gıcırdayarak açıldı, Bay Autrom verandadan kurumuş ağaçlara, sıvası yer yer dökülmüş duvarlarına, çatı boşluklarındaki terk edilmiş kırlangıç yuvalarına, örümcek ağlarına son kez bakıp üşüyen elini cebine soktuğunda mektubu hatırladı.
Sararmış zarfın üzerinde mektubu gönderenin adını okurken kaşları çatıldı, gözleri doldu, burnunu çekti. Açmadan cebine koyduğu mektupla tavlaya giden Autrom atlarını çıkarıp posta arabasının dik ağacına sırasıyla atları bağladıktan sonra sürücü koltuğuna çıkıp dizginleri kavrayıp atlarına “deh” komutu verdi.
Saat: 00:01
Yorum bırakın