• I * Bomboşluktu evren Sonra gelip duvarlarını koydular hücrelerimizin Duvarları çivilere taşıttılar Çivileri bom boş çerçevelere * II * Yarılandı Seni seven hücrelerim, atomlarım, çekirdekleri… Kandiller henüz sönmeden bir çağrı Radyo yayını diyeyim ben Sen de ölüm garantili berrak su yılanı Kalbim o gün Ruanda Vahşetine merhaba * Azaldı Seni seven yanım, tepem, tırnağım, gözümde…

    ·

  • Sabun, lağım ve sperm kokulu suların cazibeyle taşların arasından aktığı, sarsak ve tembel köpeklerin önlerinden geçen kedi ve farelere karşı kayıtsız kaldığı Arnavut kaldırımıyla kaplı miskin sokakta kösele ayakkabıların vurduğu taşlardan dağılan koşuşturma seslerini duyan mahalleli, parmaklıklı pencerelerinin perdelerini merakla aralamış, hiçbir zaman hiçbir şey olmayan mahallelerinde öndeki adamı kovalayan dört adamın hangisi veya hangilerinin…

    ·

  • “Bir gün kıyamet kopar da ararsan…” demişti, kıyamet kopmadı; bir nedene bağlı birkaç yüz bin kişi öldü yalnızca, birkaç milyonu da başka sebeplerden; yine de kıyamet kopmadı. Cürmü kadar yer yakanların ardından yakılan ağıtlar da havasız odalarda çakılan kibritlerden daha etkili olamazdı zaten. Velhasıl aradan biraz mevsim geçti, dünya üç aşağı beş yukarı bir milyar kilometre yol…

    ·

  • Karanfil’de belki Dost’un önünde bekledi, bekliyor, bekleyecek On buçukta kimsenin gelmediğini, gelmiyor olduğ’nu, gelmeyeceğini gördü, görüyor, görecek Omuzları sarsılarak yarıp kalabalığ’ Kayboldu, kayboluyor, kaybolacak bir adam *** En sevdiğ’ne herhangi biri olmanın ağırlığ’nı kim bilir Verdiğ’ sözleri işlemeğe çalıştı, çalışıyor, çalışacak Yastığ’nın kenarına geceleri Gözünde tuttuğ’ tek bir damlayla *** Döndü, dönüyor, dönecek Benliğ’ni gizlediği…

    ·

  • Bana ondan bahset, dediğinde söyleyebildiğim tek şey, o-benim-aklımı-kaybettiğim-yer, oldu. İnsan bir şey kaybettiğinde üzülür; kayıp, doğası gereği üzücüdür. Kaybolmadan önce hayati veya değil bir fonksiyonu vardır kaybedilenin, işe yarıyordur, hiçbir şey yapmasa alışkanlık yapmıştır. Ben aklımı kaybettiğimde üzülmedim. Bana aklımı geri verme ihtimalinden korkarak deliliğime daha da sarıldım; onun gölgesinde bir delilik, yokluğunda sahip olduğum…

    ·

  • “Üşüdüm, hırkamı alıp geliyorum.” “Durdurayım mı filmi?” “Hayır gerek yok, ne olacağını biliyorum.” “İzledin mi daha önce?” “Hayır, biteceğini bilmem için izlemiş olmam gerekmiyor.” * * * Bazen birden boşalacakmışım ve aylarca hiç susmadan ağlayacakmışım gibi geliyor. Kalbim kaç yerinden kırık bilmiyorum. Sayısız kırgınlığı sürekli dayak yiyen sokak köpeği metanetiyle taşımaktan yoruldum. Bir köşeye çöküp…

    ·

  • En çok yalanı, Gerçeği ararken duyar insan I kalu belâ Kaçıncı boğumundayız akrebî zamanın Dokuz boğum demiştin tamamı Bitecekti; biz zehre, zehr bize dönüşünce Doksan dokuz oldu imame hariç Dön baba dönüyorum Sen kimsin, hatırlamıyorum Yedi vadi aşacak küllerimizden doğacak .tık! Yalnız ben kaldım göğün arzında Ben yalnız kaldım akrebin damarında Yandıkça ben sana, sen…

    ·

  • Yüzlercesinden sonra dört yıl ara verdikleri ilişkilerinin yeniden başlamasının on beşinci günü ilk kavgalarını ettikten sonra daha önceki yüzlerce kavgadan sonra yaptıkları gibi duvardan duvara sevişmeye başladılar. Bazen Bahates’in bazen Sıfır’ın canı yanıyor, bazen birinin, bazen diğerinin bazen de ikisinin birden dudakları patlıyor, haz noktalarında küçük berelenmeler oluyordu. İki boksörün aynı anda ringe yığılması gibi…

    ·

  • Ruhlar cennette birer bedene kavuşmak için sıralarını bekleyip aralarında doğumdan sonra hayat olup olmadığını tartışırlarken içlerinden biri oradan geçmekte olan tanrıya pervasızca doğunca nereye gideceğiz diye sorar, tanrı sakalını sıvazlayıp, ananızın amına der.

    ·

  • Bulutlar ne şanslı * Yirmi altı metre uzunluğunda dik bir sokak Ortada Captain Morgan siyah rom, bir tuzluk, yarım limon İçimde iki kedi olduğ’nu düşünün kanlı bıçaklı, biri Ankara diğeri tekir Sağlı sollu kerhanelerde inleyen nağmeler Bir ucunda siz Bir ucunda ben Farklı zamanlardan birbirine bakan Baktıkça ben yanı bir hiçe Sen yanı cennete benzeyen…

    ·